Logo
Nakilnat - Güvenilir Nakliyatın Doğru Adresi
0

Yeşil Lojistik Dönemi

Karbon salınımı miktarlarında nakliye ve lojistiğin payı oldukça fazladır. Bu sebeple karbon emisyonlarının ana kaynağının lojistik olduğu söylenebilir. Aynı zamanda lojistik, global anlamda sera gazı emisyonlarının %24’üne de etki etmektedir. Lojistik ve nakliyenin karbon emisyonları konusunda bu kadar etkili olması, büyük firmaların yapacağı ufak çevreci yeniliklerin bile CO2 emisyonunun azaltılmasında önemli bir etki oluşturacağını göstermektedir. Fakat ne yazık ki lojistik ve nakliye sektörlerinde, düşük karbonlu hizmet açısından herhangi bir çözüm veya farklı nakliye modellerinin kullanımı yaygın değil. Zira bu alanlarda farklı nakliye modelleri için gereğinden az pazar alanı ve yetersiz teknoloji ile karşılaşılmaktadır. Bu konu farklı bir bakış açısından ele alındığında ise büyük fırsatların habercisi olabiliyor. Çünkü sürekli gelişmeye açık bir pazar alanında fırsatları yakalamak çok daha kolay ve olağan.

Dünya çapında çevreci lojistik ve nakliye hizmetlerinin Türkiye’ye kıyasla daha fazla olduğu bir gerçek. Ancak bu, yeniliği yakalamak ve ona ayak uydurmanın imkansız olduğunu göstermiyor. Üstelik bu yeniliğe geç katılmanın sağladığı bazı avantajlar bile var!

Hükümetler, büyük şirketler, sivil toplum örgütleri ve çevreyi koruma bilincinde olan insanlar, karbon verimliliğini arttırmak adına adımlar atmak konusunda oldukça ciddi. Bunu gerçekleştirebilmek için ise düşük karbon ekonomisini oluşturmak gerekiyor. Bu amaçla DHL, düşük karbon verimliliğini kabul eden ilk şirketler arasında yer alıyor. DHL, geçmişte karbon emisyonlarını çok kısa bir süre içerisinde %30’a kadar düşürmeyi taahhüt etmişti.

Bu konuda global anlamdaki genel görüş, sürdürülebilir lojistik hizmetlerinin yaygınlaştırılması yönündedir. Bu amaçla yasal düzenlemelerin oluşturulması için gereken adımlar hızla atılmalıdır. Değişimin hızlı gerçekleşmesinin nedeni ise toplumda yeniliği kabul etmeyen muhalif kesimdir. Buna rağmen karbon ekonomisine geçişin en önemli başlıklarından karbon fiyatlandırma mekanizması, olası pazarların gelişimini ciddi derecede hızlandırma potansiyeline sahiptir. Öyle ki, karbon emisyonlarının piyasa değerleri belli olduğunda, yatırımcılar çevre konusunda ciddi hamleler yapabilir. Tüm bu gelişmeler neticesinde, lojistiğin ticaretteki dengeleri değiştirmesi anlamında 7 büyük değişim oluşması öngörülmektedir.

Bunlardan ilki, lojistiğin bir emtia değil de bir hizmet olmasından dolayı, düşük karbon ekonomisi fikrinin gelişiminde lojistiğin rolünün büyük olmasıdır. Bu açıdan gerekli teknolojik altyapının hükümetler ve özel sektörler tarafından oluşturulması ise bir diğer beklenen değişimdir. Sürdürülebilir lojistiğe ulaşma evrelerinde rakip firmaların bile işbirliği yapabileceği düşünülmektedir. Öncelikler değişerek seragazı emisyonlarının düşürülmesi nihai amaç haline gelecektir. Sürdürülebilirliğin ve teknolojinin zamanla lojistik için önemli avantajların başlangıcını oluşturacağı da bir diğer ortak düşüncedir.

Şirketlerin birbiri ardına attığı adımlar sonucunda toplum, “karbon etiketlenmesi” adlı yeni bir kavramla tanışacak. Böylece tüketici, bir ürün satın alırken, o ürünün çevreye verdiği zararı görebilecek ve tüketimini buna göre şekillendirmeye başlayacak. Bu durum müşterilerin alışveriş düzenini büyük ölçüde değiştirecek. Yaşanan bu değişim, firmaların düzeltmelere gitmelerini de tetikleyecek. Çevre dostu ürünlerin sayısı giderek artacak. Bu tahminin gerçekleşmesi için karbon emisyonlarının fiyat etiketlerine zorunlu olarak konulmasını kapsayacak bir kanuna ihtiyaç var elbette. Gelecekte bu kanunun getirileceğine kesin gözüyle bakılıyor!

Bu konu hakkında 2010 yılında, Meksika’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda, Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Lojistik Raporu yayınlandı. Konferans genel itibariyle, düşük karbon ekonomisinin gelecek yıllardaki geleceği ile alakalıydı. Etkinliğin ardından Unilever, Carrefour, Wallmart ve Tesco gibi büyük şirketler, tedarik ettikleri ürünlerin çevreye duyarlı olmasına dikkat ederek düzenlemelerde bulundu.

Tedarik düzenlemeleri yalnızca maliyetleri düşürmeye yaramıyor, çevre dostu ürünlerin üretilmesini daha da arttırıyor. Bu da bu alandaki pazarı giderek büyütüyor. Artık tüm dünyada, zincir firmaların yönetim raporlama ve denetim mekanizmalarında dikkat ettikleri ilk şey karbon emisyonları. Uluslararası firmaların, atmış olduğu bu adımları ürün tedarik ettikleri 60-70 ülkede aynı anda işleme koyduğu düşünüldüğünde, bu yeniliğin dünya çapında düşük karbon seviyelerine ulaşma hedefi için önemli bir atılım olduğu söylenebilir.

Lojistiğin Geleceğindeki Üç İhtimal

Yaşanan gelişmeler sonucunda gelecekte lojistik firmalarının süreçlerinde bir takım değişimler yaşanabilir. Bu değişimler için ise üç farklı ihtimal öne sürülmekte.

Bunlardan ilki, yeşil lojistik hareketinin hükümet desteği ile kanunlaşarak zorunlu hale getirilmesini içeriyor. Bu da en tepeden gelen kararın sektörde değişimi zorlayacağını gösteriyor. Ülkemizde çevre bakanlığının olmasının yanı sıra sürdürülebilirlik ve yeşil lojistik kavramları da artık sıkça gündeme geliyor. KOSGEB’in çevreci projeleri desteklemesi ve atık yönetmelikleri gibi uygulamalar da yeşil lojistik kanunlarının çok da uzak bir gelecekte olmadığını gösteriyor. Bu amaçla şirketler aslında kendilerini yeşil lojistik dönemine çoktan hazırlamış ya da hazırlamaya başlamış durumda. Çünkü onlar için bu döneme hazırlıksız yakalanmak, erkenden hazır olmaktan daha kötü. Firmalar, kanun ile oluşabilecek değişimlere karşı önlem alarak, bu süreçten en az şekilde etkilenmek istiyor. Zira yeni bir kanun ile yaşanabilecek uyumsuzluklar, firmanın tedarik aşamasında büyük sorunlarla baş etmesini gerektirebilir.

Yeşil lojistik ile alakalı bir diğer teori ise bu dönemin hükümetler yerine firmalar tarafından başlatılmasını konu alıyor. Bu da değişimin aşağıdan yukarıya doğru etki edeceğini gösteriyor. Zira hükümetlerin olası yasal müdahalelerinin tespit edilemediği noktada, şirketler müşterilerinin ihtiyaçlarına göre tedarik zincirlerinde farklılaşmaya gidebilir.

Üçüncü teori hükümetler ile endüstrinin ortak bir noktada buluşmasını öngörüyor. Bu işbirliği sayesinde değişimin hızlı ve kesin olması planlanıyor. CO2 emisyonlarının düşürülmesi amacında ciddi çevresel değişimlerin yaşanacağını öngören bu yaklaşımda sertifikasyonlar anahtar rol üstleniyor. Aynı zamanda rakip firmaların ortak çalışmasını gerektiren bu teoride, rekabetle beraber maliyetlerin de azalacağı bir diğer önemli konu.

Lojistik Firmalar Neden Yeşil Olmalı?

Lojistik firmaların yeşil olması, yalnızca çevre için faydalı değildir. Yeşil lojistik kavramının, firmalar için de birçok avantajı vardır.

Firmalar yeşil olarak, ürün sistemlerinde ve operasyon prosedürlerinde özgünlük sahibi olur. Aynı zamanda çevresel etkileri minimuma indirerek gelebilecek yasal düzenlemelere karşı tedbirli bir imaj çizer. Yeşil lojistik ile firmalar; ürün, hizmet, proses tedarik kalitesi ve verimliliklerini geliştirir. Bu yenilik başlangıçta yatırım miktarlarında bir artış olarak görülse de uzun vadede maliyetleri büyük oranda azaltır. Üstelik yeşil lojistiğe yapılan yatırımların sonuçlarını kısa vadede görmek mümkündür. Ayrıca AB politikaları, hükümetler ve kalkınma ajansları gibi kurumlar, yeşil yatırımlar açısından oldukça yüksek destek ve hibe programlarına sahiptir. Örneğin, KOSGEB, KOBİ’lere bu alanda %50 hibe desteğinde bulunmaktadır.

Oluşturulmak istenilen yeşil ekonominin ihtiyaçları, firmaların inovatif kararlar almasını tetikler. Yeşil ekonomi her geçen gün büyürken, inovatif kararların tetiklenmesi firmaların hem maliyetini düşürür hem de ileriye dönük başarılara zemin oluşturur. Yeşil ekonomi, önemli pazarlara giriş yapılırken istenilen ISO 14001 sertifikasyonu ve daha birçok sertifikasyonu alma açısından oldukça faydalıdır. Yeşil olma amacıyla atılan her adım, sertifikasyon süreçlerinde firmalara yardımcı olur.

Bir firmanın yeşil olabilmesi için ürünlerinde ve hizmetlerinde bir takım farlılıklara ve yeniliklere yer açması gerekir.  Bunun sonucunda çevresel ihtiyaçlara yönelik ürünler geliştiren firmalar bir farklılık yarattığından, rakiplerine kıyasla daha sık tercih edilen firmalardan biri haline gelebilir. Yeşil olan firma, P&R etkisi açısından da reklam ve tanıtım kampanyalarında ciddi bir güç elde eder. Müşterilerinin güvenini kazanması kolaylaştığından satışların artması da muhtemel hale gelir.

Teknoloji Yeşil Olmayı Zorunlu Hale Getirdi

Gelişen teknolojiye bağlı olarak insanlar arasındaki iletişim de farklı bir boyut kazandı. Küreselleşen dünya, tüketicinin satın alma kararlarına ciddi derecede etki etmeye başladı. Alışveriş, ihtiyacın ötesinde bir zevke dönüştü. Bu durum ticarette yeni bir dönemin başlamasını sağladı. İnsanlar, artık her an her şeyden haberdar olabiliyor ve ürünler ile alakalı yeni bilgiler çok hızlı bir şekilde yayılabiliyor. Söz konusu iyi yorumlar olduğunda bu yenilik firmalar için olumluyken, yapılan yorumların olumsuz oluşu firmaların gelişiminin önünde engel oluşturabiliyor. Tüketicilerin ürünler hakkındaki fikirlerinin anlık olarak değişebilme ihtimali olduğu günümüz dijital çağında, yalnızca değişimlere ayak uyduran firmalar ayakta kalabiliyor.

Örneğin, artık satış ve alış kanalları yalnızca fiziksel ortamlarda bulunmuyor, sayıları giderek artan sanal marketler hizmet alanlarını genişletmeye devam ediyor. Bu da internetin lojistik hizmet alanını etkileyerek firmaların ortaya çıkan her yeni kanala uyum sağlamasını gerektiriyor. Firmalar var olabilmek için sürdürülebilir olmak durumda kalıyor.

Teknoloji, son yıllarda eskiyse kıyasla inanılmaz bir hızla ilerliyor. Uzmanlar, teknolojide yaşanan değişimlerin etkilerini, aynı hızda yeşil teknolojide de görüleceğine dair açıklamalarda bulunuyor. Düşük karbon ekonomisi, gelecekte global anlamda yaygınlaşan önemli bir fikir olarak kabul ediliyor. Bu durumun gerçekleşeceğini gösteren en önemli etken ise enerji kaynaklarının artan maliyeti! Bunun yanı sıra enerji kaynakların azalması da düşük karbon ekonomisinin ve yeşil lojistiğin tercih edilen bir yöntem olmasını tetikliyor

Fazla enerji tüketiminin çevresel etkilere olan olumsuz etkisine bağlı olarak enerji tüketiminin düşürülmesi gerektiği uluslararası çapta kabul edilen bir durum. Ancak, artan yaşlı nüfusu ve göçler gibi demografik etkiler, enerji kullanımını kontrol altına almayı güçleştiriyor.

Enerji verimliliğini arttıran projeler ise şu anda oldukça ön planda. Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir konularında insanlardaki farkındalığın artması ise yeşil bir dünya için oldukça önemli. Gelişen teknoloji ile insanlar arasında artan iletişim hızı, artık hangi firmanın bu konuda sorumluluk alıp almadığını kolaylık gözler önüne serebiliyor. Böylece, elini taşın altına koyan firmalar tüketiciler tarafından daha sık tercih edilerek yükselişe geçebiliyor. Bunun aksini yapan, yeşile uyum sağlamayan firmalar ise birer birer pazardan çekilmek zorunda kalıyor.